Sevgili Jüpiter 10 Ekim’de 1 yıl sürecek Akrep Burcu seyahatine başlıyor, sevgili diyorum çünkü onun ifade ettiklerini çoğunlukla böyle anlıyoruz, ‘BÜYÜK İYİCİL’. Aslına bakarsanız mitolojik hikayeler dikkatli okunduğunda bugün Jüpiter’in abartan, her şeyi şişiren, görünmeyeni görünür hale getiren etkisinin kısa vadeli fırsatlarla, hevesle anlatıldığını ve bunun her zaman iyi olmayabileceğini görürüz. Bizim Jüpiter’e yüklediğimiz anlam böyle bakıldığında biraz sığ kalıyor. Önümüzdeki bir yıl boyunca bu kontrol edilmesi güç enerjiyi haritalarımızda Akrep Burcu’nun bulunduğu evde deneyimleyeceğiz. Ben kendi adıma seviniyorum çünkü benim haritamda sevince dönüşecek bir konumda ve transiti sırasında benim için önemli gezegenlerle açıları olacak.
Gelgelelim Akrep Burcu’na, zodyağın en yanlış anlaşılan burçlarının başında gelir desem sanırım hiçbir astrolog arkadaşım karşı çıkmazdı. Şöyle ki Akrep Burcu bize ölümü, doğumu, her türlü halının altına süpürülmek istenen pisliği, psikolojik olarak kaçmaya ihtiyacımız olan içimizdeki bütün acziyet, hırs, seks gibi dürtüsel yanlarımızı anlatır, bunların hepsinin tartışmasız dönüştürülmeye ihtiyacı vardır, zaman zaman su yüzüne çıkıp bizi korkuturlar, onlarla dans etmeyi öğrenemezsek, Akrep’i gerçekleştirmiş sayılmayız. Sanılanın aksine Akrep Burcu olmayanları veya Akrep’te gezegeni olmayanları da bağlayan bir temadır, tıpkı diğer bütün burçlar ve evlerin de herkesi ilgilendirdiği gibi. İçinizden ‘yyooo o ben çok iyi biriyim hiç öyle kaka yönlerim yok’ diyor olabilirsiniz, fakat bazı kaka kötü insanlar var ve onlar da tamda bizim çevremizdeler nasıl oluyorsa, ve bir şekilde onlarla ilişkide olmak zorunda kalıyoruz, dileyenler bu Akrep Burcu temasını bu kaka kötü insanlar üzerinden de yorumlayabilirler, fakat eğer isterseniz kendi içinize dönerek size ait sizden olan dönüştürülmeye ihtiyacı olan konulara bakmak için güzel bir zaman dilimi kapımızda. Haritanızda Akrep Burcu’nun bulunduğu evinin konularına biraz daha dikkat gösterin.
Akrep Burcu benim en sevdiğim evin tam karşısını yönetiyor. Bizim elimizin en zor erdiği, gözümüzün görmediği iki evden biri. Mars yönetiminde bize öğrettiği tema başkalarıyla olan alıp veremediklerimiz, ölüm, cinsellik, vazgeçeceğimizi, bırakacağımızı bilemediğimiz, alacağımıza sarıldığımız bütünü görmekte zorlandığımız, acziyet ve acıyı çokça deneyimlediğimiz 8. ev. Peki bunca acı, dert, gözyaşı olur da bu sınavı geçene ödül olmaz mı? evet ödülü de çok büyük, bu evin görevlerini yerine getirenler kartalın 2. ömrü gibi bir ikinci döneme girerler, artık akıl başta ve gücümüzü yeniden kazanmış haldeyizdir, önümüzde kimse duramaz artık.

Burada geçiş zamanının haritasını görüyoruz, Jüpiter ASC yöneticisi ve Akrep Burcu’nda 8. evde yer alıyor, fakat açısal olarak yönettiği ASC ye partil üçgen yapıyor. Asteroidlere değinmeksizin bakıldığında Satürn, Ay, Kiron, Venüs- Mars kavuşumunun köşesel evlerden büyük kare yapıyor olması, Uranüs’ ün ikinci eve yerleşmiş olması, Jüpiter’le hala karşıt yapıyor olması gibi neredeyse bütün haritayı yöneticilikler aracılığıyla etkileyecek bir gerilimin olduğunu görüyoruz. Gad 12. eve yerleşmiş, Neptün ve Kiron 1. evden açılanıyor kendimizi ifade etmemizi güçleştiriyorlar. 6. eve yerleşen KAD disiplinli çalışmak gerektiğine, sorumluluklarımızın bilincinde olmaya ve sonra da Aslan gibi sevgiyle parlamaya işaret ediyor. Zaten Jüpiter Akrep burcundan çıkarken KAD’ da Vulcanus’la kavuşacak ve bu ustalığın ve çalışkanlığın hayata geçişini temsil edecek.
Jüpiter’in Akrep Burcu’na geçişine başlamasının uranyen prensipte çıkartılmış haritası aşağıda görülmekte. Bu başlangıç zamanını gösteriyor sadece, bir yıl boyunca 30 derecenin tamamını katederek Akrep Burcu’nu tamamlayacak.

Haritaya bakar bakmaz ilk olarak Jüpiterin Vulcanus’la kavuşacağını görüyoruz, Vulcanus bize ezik olduğumuzu hatırlatmakla kalmaz, dağdan aşağıya gözümüzün yaşına bile bakmadan yuvarlar. Ne çirkinliğimiz, ne şişmanlığımız, ne akılsızlığımız, ne de fukaralığımız kalır gözümüze sokulmadık. Aslında kendisi de pek kolay olmamıştır bu hayatta, mesela en güzel kadının kocası olmakla saygı ve kabul göreceğini, zorlayarak onu çirkin diye istemeyen annesinin sevgisini ve onayını kazanacağını ve sadece çirkin olduğu için atıldığı Olimpos Dağı’na geri kabul edileceğini sanmış bir zat-ı muhteremdir. Ne Afrodit’e sahip olabildi kocası olduğu halde, ne de annesinin koşulsuz sevgisine mazhar olabildi koskoca tanrilar kraliçesi Hera’nın oğluydu oysa o, ben size hikayenin kalanını da anlatayım, ama kendini öyle bir gerçekleştirdi ki yeni nesil amerikan filmleri yanında söylence kalır. 😊 O tanrıların ustası oldu, herkesin yolu yaratmak denilince ona düştü, yeteneklerini öyle geliştirdi ki kimse artık ona bakınca topal, çirkin, Afrodit’ in hep aldattığı hiç saygı duymadığı kocası olduğunu anımsamadı, adeta kendi kendini yeniden doğurdu O. Ona sevgiyle rehberlik eden Apollo nun hakkını yememek lazım burda tabi, zaten Jüpiter’in ikinci durağı da Apollo bizim haritamızda da. Hepimizin yeniden doğurulmaya ihtiyacı yok mu, hepimizin başkalarından gizlemeye çalıştığımız yaralarımız yok mu? özlemlerimiz? Koşulsuz sevilmek hepimizin hakkı değil mi? bunu bize kim verecek? suçlu olanlar bunu yapmakla mükellef kıldığımız insanlar mı? hayır biz kendimiz seveceğiz, kendimizi sevmeliyiz, yapabiliriz bunu.
Zor bir öğrenmeden bahsediyorum çünkü tam bu stresi yaratacak açılanma bu sürecin başında oluşmuş. Sevilmediğimizi hissettiğimiz yetmiyormuş gibi birde bu durumdan kurtulmamak ayrılmamak için ayrılık anksiyetesi yaşamam��z, masumiyetimize tam olarak inandığımızdan haksızlığa uğramış hissetmek ve savunmaya geçmek, ve bunları çözmek şöyle dursun daha da dolaştırıp çözümsüz hale sokmak için zeminimiz hazır. Tüm bunlara ilave olarak kalın duvarlar örüp arkasına saklanma ihtiyacımız da var, sorunla yüzleşmek, temas etmek ve çözmeye hazırlanmak için bile bir zamana ihtiyaç duyuyoruz zira gizli saklı olmasa da çok derinlerde gerçek mesele. Şimdi artık tek derdimiz yaralarımızı sarmak değil iade-i itibardır da. Eşit olamama, haksızlığa uğradığımızı düşünmek, intikam alma isteğiyle yanıp tutuşmak ama bakakalmak ve intikam fırsatlarını kaçırdığını sanmak, adeta seyre dalmak içten içe tutuşurken pervasız görünmek. Ve bu sayede geçmisten getirdiğimiz kadersel bir arınmanın tam ortasında kalmak. Artık zamanıdır ve bir sürecin başında bununla yüzleşip kalan zamanı da sorunu çözmek için kullanmak bir tercihtir. Kaçmak da pek mümkün görünmüyor zaten, kaçayım derken daha kötü düğümlenip bu kötü muameleye bizzat sebep olmak, hatta durumu körüklemek mümkün. Kaçamadığımız için kalsak da, şifaya sevgiye ulaşabilmek için bizi inciten şeye bağımlıyız ve onu şifalandırmadan gidebilmemiz de imkansız zaten.
Arınıp yükselmenin tek yolu çalışmak çok çalışmaktan başka bişey değil. Sorumluluklarımızı yerine getirirken, tüm yeteneklerimizi, sabır ve dirayetimizi ortaya koyarak çalışmak zorundayız. Bu çalışma bizi parlatacak, yükseltecek, hatta öyle bir noktaya yükseltecek ki bizi zedeleyen şeyin kalbimize acı veren bir tarafı kalmayacak. Bu duygu bize gerçek özgürlüğün de anahtarını sunacak. Bütün gücümüzle ve yeteneklerimizle itibarımızı kurtarmak için önce geri çekilmeli ve sonra eskiyi yıkmalı ve gelip geçici olanla daimi olanı ayırt etmeliyiz. Yıkılması gereken kalıplar büyük bir gürültüyle yıkılmalı ki geri dönüşü olmasın tıpkı bir tsunaminin yaptığı gibi. Şimdi bu tatsız duyguyu yaratanlarla uğraşmayı bırakın, onlarla kavga etmeyin, öteye bakın ufka doğru sizin kendinizle işiniz bittiğinde başkalarının sizi yüceltmesini istediğiniz yere kendi kendinize yükselmiş olduğunuzu göreceksiniz.
Hararet nardadır, sacda değildir
Keramet baştadır, tacda değildir
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de Hacda değildir
Hacı Bektaş Veli
Ülgen KARAARSLAN
ASA, ISAR CAP
Yorum Ekle veya Yorum Oku